“Sheldon? Sheldon! Nerdesin?!”

Sokakta hiç kimseler yoktu. Kasvetli havada esen rüzgar ürkütücü bir uğultu çıkarıyordu. Ağaçların dalları birbirine çarpışıyordu korkutucu bir hışırtı da vardı etrafta.

Üşüyordum, vücudum titriyordu. Korkuyordum ve yalnızdım hiç kimse yoktu. Sheldon’u ileride gördüm, sırtı bana dönüktü.

“Sheldon! Bekle!” Peşinden koşmaya başladım ama her ne kadar koşsam ona yetişemiyordum, gittikçe uzaklaşıyordu.

“Sheldon! Beni burada bırakma! Sheldon, lütfen!”

Bir taşa takıldım ve yere düştüm. Avuçlarım ve dizlerim soyuldu. Ağlarken başımı kaldırdığımda karşımda kendimi gördüm.

“Gitme zamanı.”

“Hayır… hayır… hayır ben yaşamak istiyorum.”

Başını iki yana salladı. “Bitti, artık gitme zamanı.”

Kalçamın üzerine oturup soyulmuş ve kanayan avuçlarıma baktım. Hüngür hüngür ağlarken bu yalnızlıktan kurtulup Sheldon ve Sarah’ın yanına gitmek istiyorum. Seth ile her zaman ki parkımızda oturup sigara içelim istiyorum!

“Gitmek istemiyorum! Yaşamak istiyorum!”

“Zorundasın, kalk.”

O da yürüyerek kayboldu. Sheldon’un yanında birlikte uzaklaştılar, sisin içinde yok oldular. “Hayır…”

Ellerimle yerden güç alıp ayağa kalktım ve ellerime kadar gelen kazağımın kolları ile göz yaşlarımı sildim. Yapayalnızdım ve gidecek bir yerim yoktu. Üşüdüğüm için kollarımı kendime sardım, titremeye ve hıçkırmaya devam ediyordum.

Adım atsam rüzgar beni alıp uçuracaktı sanki. Saçlarım uçuşuyordu, adım atamayacak kadar soğuktu.

“Ne yapmalıyım? Burada bir başıma ne yapacağım? Yalnızım… hiç olmadığım kadar yalnızım ve çok korkuyorum…”

Arkamı döndüğümde cıvıl cıvıl bir bahçe vardı. Kırmızı örümcek zambaklarının olduğu bir bahçe, güneş batıyordu. Güneşin ışığı yüzüme vuruyordu, artık soğuk değildi. Ne sıcak ne soğuk bir hava vardı. Ilıktı.

Ellerim ve dizlerimde kanamıyordu, üstümdeki siyah kıyafetler duruyordu.

Örümcek zambaklarının arasından bana gelen annemi gördüm. Beyaz elbisesi savruluyordu ve çok güzeldi. Hâlâ çok gençti.

“Anne…”

Gülümseyerek karşımda durdu, elini yüzüme koyduğunda gülümsemeye devam etti.

“Gitme zamanı gelmiş anne, doğru değil, değil mi?” Güldüm. “Ben ölmek istemiyorum, yaşamak istiyorum. Mutlu olmak istiyorum. Bana doğru değil de, döneceğim de. Birlikte döneceğiz, değil mi?”

Başını iki yana salladığında gülümsemem düştü.

“Gitme zamanı Xanthus, artık özgür olacaksın. Daha fazla acı çekmek zorunda kalmayacaksın, ikimiz birlikte burada mutlu olacağız.”

“Ama ben burada olmak istemiyorum, ben seninle Sheldon’un yanına dönmek istiyorum. Sevdiğim herkesle birlikte olmak istiyorum!”

“İmkansız, artık burada kalacağız. Annen ile mutlu değil misin?” İki elimi tuttu, gülümsemeye devam ediyordu. “Mutluyum, annem ile mutluyum.” Gülümsedim.

“Artık acı çekmeyeceksin.”

“Babam… burada mı?”

“Sadece ikimiziz oğlum, bundan sonrada böyle olacak.”

Gözlerimden yaşlar akmaya başladı. Başımı eğip annemin omzuna yüzümü yasladım. Hıçkıra hıçkıra ağlarken sırtımı ve saçlarımı ovaladı.

“Ne kadarda büyümüşsün, küçücüktün, kocaman olmuşsun. Tanıyamayacağım hale gelmişsin ama yine de oğlumu tanıdım, benim oğlum her zaman annesinin oğlu olmuştur.”

Başımı sallayarak onayladım. “Gidelim hadi.” Başımı kaldırdığımda göz yaşlarımı sildi. Elini uzattığında tuttum, sıcacıklardı. Birlikte gün batımına doğru yürüdük.

BÖLÜM NOTU

ahhhhh!!!! aylarımı verdiğim, karakterleriye içli dışlı olduğum, sayesinde bir çok travmam oluşan hikayeyi bitirdim. çok garip ve boş hissediyorum! yazdığım hikayelerden sonra en iyisi bu oldu, bu yolda beni destekleyen herkese çok teşekkür ederim <3 hikayemi okuduğunuz için de çok teşekkür ederim, iyi ki varsınız!




user

Kurgu, hikaye örgüsü, kalemin her şey çok güzeldi. Üzüntü, mutluluk, rahatlama, kızma vs o kadar çok duygu yaşadım ki… Uzun zaman sonra beni kendine çekebilen bir kitap okumak iyi hissettirdi. Yeni seriyi sabırsızlıkla bekliyorum <3

Novebo discord sunucusu